Çokçapınar Köyü'ndeki Babalar ve Kervan Yolu

   Köyümüzün Güney Doğusuna düşer

   Mezarlarda mezar taşı ve kitabe bulunmamaktadır. Bu yüzden isimleri bilinmemektedir. "Baba Mezarları" olarak tabir edilmektedir.Çokçapınar Köyü''nün bulunduğu bölge, Selçuklu Devletinin son dönemlerinde Türkleşmeye başlamıştır.\r\nTürklerin Anadolu''ya gelişi, 1018 yılından itibaren başladı. XI. ve XII. ci yüzyılda gelen (Türkmen) göçmenlerle, Moğolların baskısı ile önlerinden kaçanlar arasında yaşama biçimi açısından farklılık bulunuyordu. İlk gelenler konar göçer olduğu halde, Moğolların önünden Anadolu''ya kaçıp gelenler doğudaki şehirlerin tüccar esnaf ve sanatkarları idiler. Bizans sınırı, Türkmenlerin en kalabalık yerleştiği bölge idi. Kırsal alanların Türkleşmesine yol açanlar ise tamamen Türkmenlerdi. Bunlar tarım ve hayvancılık yapıyordu. Moğolların önünden kaçanlar, daha çok geldikleri şehirlere benzer yerleşim yerlerini seçtiler.\r\nGünümüzde Seyitgazi-Kütahya arasında Türkmen dağının her iki yüzünde bulunan köylerde çok sayıda Baba, Dede adı ile geçen türbe (eski zaviye) bulunmaktadır.\r\nEskişehir ve Bilecik çevresinde Ahilerin çok yoğun olarak yerleştiği görülmektedir. II. Kılıç Arslan zamanında gelen göçmenler, Eskişehir-Seyitgazi hattına yerleşmişlerdir. Babai isyanından sonra gelenler, Moğolların önlerinden kaçanlar her şeyini kaybetmişler, ancak canlarını kurtarmışlardı. Bunlar başlarında bulunan Şeyh, Derviş, Baba, Dede gibi kimselerin yönetiminde hareket ediyorlardı. İsyanın bastırılmasında cezalanmaktan kurtulan Baba ve Dede''ler, kendilerine bağlı Türkmenlerle uçlara, hatta dağların arasına yerleştiler.\r\nMedrese eğitimi görmeyen, günlük hayatta ve dini törenlerde göçmenlerle bütünleşen Şeyhler, Baba ve Dedeler, buralardaki yurt edinme ve uyumun her aşamasında konaklama, yer seçimi, yeni topraklardaki tarım usullerini öğrenme ve benimseme gibi her konuda onlarla birlikte çalıştılar. Bu kimselerin ölümlerinden sonra mirasçıları tarafından mezarlarının yanına yapılan zaviyelerle sürekli olarak göçmenlere konaklama hizmeti verildi.\r\nKırsal kesimdeki ahi zaviyeleri ise daha ziyade ayende ve ravendeye (gelene-geçene) hizmet ederlerdi.(1)\r\nSelçuklular döneminde, Eskişehir bölgesi Ertuğrul Gazi''ye verilmiş bir Uçbeyliği idi. Selçuklu Hükümdarı II.Gıyasettin Mesut, Eskişehir-Yenişehir arasını Sancak kabul ederek 1289''da Osman Bey''e verdi. Bölgede Kayı boyu hakim iken, Dodurga Boyu da Osman Bey ile birlikte hareket ediyordu. Dodurga Beldesi, Dodurga Boyuna mensup Türkmenler tarafından kuruldu.\r\nOsmanlı devletinin kuruluş döneminde, Osman Bey, Saltanat müjdesini veren Kumral Baba''ya onun isteğine uygun olarak köy bağışlamış, Kumral Baba da bu köye Ahi Zaviyesi kurmuştur. Sora bu köy Kumral Baba (Kovalıca)adını almıştır.Yakındaki Karaağaç köyüne de Türkmenler yerleştirilmiştir.\r\nKandilli Köyü''nün Güney Batısında, dağın yamacında adı bilinmeyen ve halk tarafından "Dede" olarak isimlendirilen bir Türbe mevcut olup muhite "Dede Yanı" denmektedir. Yağmur duaları bu Türbenin yanında yapılmaktadır.\r\nViranköy (Erenköy) (2)''ün Güneyindeki tepe üzerinde, isimleri bilinmeyen ve hiçbir kabirde de Türbe bulunmayan birkaç tane "Dede" mezarı bulunmaktadır. Yağmur duaları bu mezarların olduğu düzlükte yapılmaktadır.\r\nÇokçapınar Köyü''nün Kuzey Doğusunda bulunan en yüksek dağın adı, "Baba Düzü", "Babalar Düzü" olarak bilinmektedir. Bu dağın en doruk noktasındaki düzlükte, üzerinde Türbe bulunmayan iki adet Baba mezarı bulunmaktadır. Yan yana olan mezarlardaki şahısların adı bilinmemekte ancak "Baba Mezarları" ya da "Babalar" denmektedir. 30 yıl öncesine kadar köyümüzdeki yağmur duaları, bu Baba mezarlarının olduğu yerde yapılmaktaydı.\r\n \r\nKöyümüzün olduğu bölgede, İlkçağlardan beri Hitit''ler, M.Ö. 1200 yıllarında Frigya''lılar, Kimmer''ler, Lidya''lılar, Pers''liler, Büyük İskender önderliğindeki Makedonyalı''lar, Bitinya''lılar, sonra Romalılar ve Roma İmparatorluğunun bölünmesinden sonra Doğu Roma yani Bizans İmparatorluğunu egemen olmuşlardır. E uygarlıklardan kalma bu yerleşim yerlerinde, hristiyan Bizans halkı mevcut olmalıdır.\r\nKöy Deresi denilen mevkiimizde, bu tarihlerde köy olduğu söylenmekte ve köyün mezarlığının da Eski Mezarlık Mevkiinde olduğu söylenmektedir ki burada taş kapaklı mezarlar zaman zaman çıkmaktadır.\r\nYazılı mevkiinde de bu özelliklerde bir köy mevcuttur. Karşı tarafta, Dodurga sınırlarında kalan Kuru Kavak mevkiinde de bu özellikte köy mevcuttur.\r\nBu ortamda Doğudan gelen ve Ova''da yer bulamayan Türkmen göçmenler, zaten göçebe hayatı yaşayıp çoğunlukla hayvancılık yaptıklarından, başlarında onlara önderlik eden Baba''lar ile beraber, hayvancılık yapmaya müsait Baba Düzü mevkiine yerleşmiş olmalıdırlar.\r\nBu takdirde, kurtuluş savaşı sırasında açılan istihkamların ortasında kalan ve Karargah olarak kullanılmış bina yıkıntılarının yerinde bu Babalar''ın, etraflarındaki Türkmenleri, dini, kültürel yönden eğitmek, dayanışma için teşkilatlandırmak ve yeni gelenlere misafirhane olarak hizmet verecek bir Zaviye olarak kullandıkları bir bina olmalıdır.\r\nKöyümüzün çevresindeki köylerde de bulunan Baba ve Dede diye bilinen şahıslar, bölgenin Türkleşmesinde önderlik etmiş olan ve bölgeye Selçuklu''nun son dönemlerinde veya Osmanlı''nın ilk dönemlerinde yerleşmiş olan Ahi Babaları veya Dedeleridir. Daha çok hayvancılıkla ve çiftçilikle uğraşan Türkmenlere önderlik etmek için, dağ başlarına, yüksek tepelere dahi yerleşmişlerdir.\r\nDiğer yandan, yol güzergahlarına, geçit bölgelerine yerleşen ve bu ıssız yerlerde ayende-ravende''ye (gelene-geçene) bedava hizmet etmek üzere kurulan, misafirhane görevi gören Ahi Zaviyeleri de vardır. Bunlar, Selçuklu ve Osmanlı Devletlerinde izin alınarak kurulmuşlardır. Vergiden muaf olup kazançlarını hayır için harcamışlardır. Bu Zaviyeler, yol güvenliğini sağladıkları gibi rehberlik hizmeti de görmüşlerdir.(1)\r\nBir de Derbent''ler vardır. Önemli yerlerin, geçit yerlerinin, köprülerin korunması için kurulmuş bir teşkilat olup, Derbent olarak tespit edilen yerlerde küçük kale şeklinde kurulan Karakollara denirdi. Bazı geçit noktalarına nöbetçi kuleleri yapılır, buralarda Derbentçiler nöbet tutarlardı.(3)\r\nAlperenler.\r\nKütahya bölgesi, 1080 yılından itibaren Selçuklu topraklarına katıldı. Kesin olarak bölge bütünüyle 1180 yılında Selçuklu topraklarına katıldı. Bu yüz yıl içerisinde bölge Selçuklu-Bizans sınırını oluşturdu.(3) I. Alaeddin Keykubât zamanında sınır boylarına Türkmenler yerleştirildi.(7) Bizans sınırı, Türkmenlerin en fazla yerleştiği bölge idi.\r\nHorasan bölgesinden ise çok sayıda dervişler, Alp Erenler, ya da Horasan Erenleri Anadolu''ya hatta Rumeli''ye kadar göç etmişlerdir.(3) Bu bölgeden çok sayıda Türkmen Selçuklu-Bizans sınırına göç etmiştir.\r\nTürkistan''ın büyük Pîrî, din alimi, şair ve çeşitli tarikatlar üzerinde de tesirli olan mutasavvıf Hoca Ahmed Yesevî, Taşkend ve Sîr-Derya havalisinde, Seyhun''un ötesindeki bozkırlarda yaşayan göçebe Türkler arasında kuvvetli bir nüfus sahibi olmuştu. Etrafında İslamiyet''e bütün samimiyetiyle bağlı olan yerli halk kitlesiyle yarı göçebe köylüler toplanıyordu.\r\nBu sebeple İslamî ilimler tahsil eden, Arapça Farsça bilen Ahmed Yesevî, etrafındakilere İslam''ın esaslarını, din hükümlerini, tarikatının adap ve erkanını öğretmek gayesiyle sade bir dille ve halk edebiyatından alınma şekillerle hece vezninde manzumeler söylüyordu. Diğer manzumelerden ayırt etmek için hikmet adı verilen bu manzumeler, dervişler vasıtasıyla en uzak Türk topluluklarına kadar ulaşıyordu.\r\nHikmetler, bilhassa Türkler arasında bir düşünce birliğinin teşekkül etmesi bakımından çok önemlidir. Ahmed Yesevî''nin şöhreti ve tesiri Türk ülkelerine yayıldıkça Yesevilik''te gittikçe yaygınlaşan bir tarikat halini aldı. Efsanelere göre sayıları 99.000 olan dervişleri, Alp Erenler, ya da Horasan Erenleri, Asya''ya, Azerbaycan''a, Anadolu''ya ve Rumeli''ye Dobruca''ya, Silistre''ye gitmekten geri durmadılar. Ahmed Yesevî''nin, Rumeli''ye ve Anadolu''ya gelen Türkleri unutmayarak onlara sürekli yardımcılar gönderdiği Evliya Çelebi''nin Seyahatnamesiyle de sabittir. Eserinin muhtelif yerlerinde Ahmed Yesevî evladından olduğunu söyleyen Evliya Çelebi, Pîr''in emriyle Anadolu ve Rumeli''ye gelmiş bir çok kişinin tekke ve türbelerini ziyaret ettiğini söylüyor.(3)\r\nAhmet Yesevi tarafından dini ve mesleki yönden eğitilerek, evlerini ve yurtlarını terk edip Anadolu ve Rumeli''ye gönderilen Alperenler, yerleştiği yerli halkın arasında dünyevi mesleklerini icra ediyor ve aynı zamanda etrafındakilere İslamiyeti anlatıyorlardı. Aynı zamanda, geldikleri topraklardaki kendi milletlerini, devletlerini tanıtıyor, sevdiriyorlardı. Bunlar sayesinde 1071 Malazgirt zaferinden sonra Selçuklu Devleti, savaş yapmadan Anadolu içlerine kadar ilerleyebilmiştir.\r\nBu kişilere daha çok, Alperen, Horasan Erenleri, Erenler deniliyordu.\r\n \r\nKervan Yolu.\r\nKütahya-Bursa-Bozüyük-Eskişehir arası Kervan Yolu Çokçapınar Köyünden geçmekteydi. Kütahya''dan Bursa''ya gidecek olan Ticaret Kervanları, atlı veya yaya yolcular, Seyitömer, Cihangazi Köyleri güzergahından gelerek Köyümüz sınırları içindeki Kaya Oluklar, Kaldırımdere, Meşelinin Dere Boğazını geçerek Dodurga ve Erikli istikametinden Bursa''ya giderlerdi. Bu kervan yolunun, Kaldırım Dere ve Meşelinin Dere Boğazı kısımlarında, dere yatağının kenarlarında taş döşenerek yapılmış kaldırımlar vardı. Meşelinin Dere mevkiindeki dar yerlerde, son zamanlara kadar bu kaldırımlar mevcuttu. Kaldırım Dere mevkiimiz, adını bu kaldırım''lardan almıştır.\r\nAvusturya-Macaristan İmparatorluğunda yaşanan bir ihtilal sonrasında, memleketlerinden kaçan bazı darbe liderleri ve yandaşları Osmanlı topraklarına sığındılar. Gelenler arasında Kont, General vb kişiler de bulunuyordu. Bunlar, Gemlik''te gemiden alınarak karayoluyla Bursa üzerinde Kütahya''ya gönderildiler. Bu mültecilerle Miralay (Albay) Süleyman Bey ilgileniyordu. Macar Prensleri, kendilerine tahsis edilen ve bugün Müze yapılmış Macar Evinde kalmışlardır. Yanlarında gelen komutanlar ve aileleriyle birlikte birkaç yıl burada kalmışlardır.

Henüz yorum yapılmamış, ilk yorumu sen yap

Yorum Yazın