Köyümüzdeki yaşlılara sorduğunuzda, size Dedelerimizin Bulgaristan'dan Deliorman'dan geldiklerini söyleyeceklerdir.
Deliorman, Bulgaristan'ın Kuzeyinde bulunan ve bu gün bir kısmı Romanya'da kalmış olan Dobruca bölgesinin Bulgaristan'da kalan kısmının Güneyindedir. Burası bir Vilayet, İlçe ve Köy olmayıp bir bölgenin adıdır. Deliorman bölgesinde Vilayetler, İlçeler ve birçok köy bulunmaktadır.Köyümüz Ahalisi, Bulgaristan'ın Deliorman bölgesinden Rumi 1293, Miladi 1877 yılı Osmanlı-Rus savaşından sonra gelmiştir. Bu dönemde gelen muhacirler, 93 muhaciri olarak bilinir. Çok kısa olarak 93 harbinden bahsedilmezse köyümüzün göç etme nedeni anlaşılamaz.1876 yılında Osmanlı Donanması, İngiltere ve fransa'dan sonra dünyanın üçüncü donanması, Kara Kuvvetleri ise, Almanya, Rusya ve Fransa'dan sonra dünyanın dördüncü Ordusu durumundadır. Ancak, Osmanlı ordusundaki komutanların arasındaki çekişme, çirkin rekabet ve çekememezlik sebebiyle Rus ordularının 21 Haziran 1877'de İbrail yakınlarındaki Macin'den Tuna Nehri'ni aşıp, Osmanlı topraklarına ayak basmalarıyla tarihimizin en büyük felaketi başladı. 26 Haziran'da Ziştovi'yi zaptederek Osmanlı topraklarında üç kola ayrılarak ilerlediler. Katliamların önüne geçebilmek için, Rusların gitmesi muhtemel yerlerdeki ahalinin çekilmesi isteniyordu. 26 Haziran 1877'de Tuna Vilayetinden Mabeyn Başkatipliğine çekilen telgrafta, Rusçuk civarındaki köylerin çekildiği bildiriliyordu.Bulgar ahali, Rus kuvvetlerini, kilise çanların çalarak, bayramlık elbiselerle karışılıyor, Türklerin ellerindeki silahları topluyorlar, sonra da korkunç katliamlar yapıyorlardı. Rusların işgal ettiği yerlerde feryatlar yükseliyordu. Kurulan Bulgar intikamcı taburları, Rusların gölgesinde çocuk-kadın-ihtiyar demeden katliam yapıyorlardı. Sadece iki örnek verirsek ; Batak köyünde bütün herkesi katlettiler. Tırnova Balvan köyünde, 200 haneli köyden sağ kalan iki kişiden biri 75 yaşında Mehmet oğlu Osman idi. Rusların geldiğini duyan Türk köyleri, ani ve perişan bir halde yollara döküldüler. Öküz arabalarına koyabildikleriyle, yaya olanlar, taşıyabilecekleri kadar aldıklarıyla yola çıktılar. Şıpka dağlarının yolu dağınık muhacir kafileleriyle doldu. Koca Balkan dağlarını aşarak Kızanlık'a geldiler. Trenler, üst üste insan yığınıyla doluydu. Tren yolu kenarları insan cesetleriyle dolmuştu. İşgal edilen ve civar köylerden kaçan ahali Balkan Dağlarını aşınca, Osmanlı Orduları tarafından durduruldu. Balkanların tamamen Türkler tarafından boşaltılmasına engel olunmaya çalışılıyordu. İşgal kuvvetlerinin de amacı buydu zaten. Dönebilenlerin Köylerine dönmeleri, dönemeyenlerin oldukları yerlerde barınmaları istenmişti. Fırsat bulanlar dönmeye çalıştılar.Varna İngiliz Konsolosu Reade çektiği telgrafta, Rusçuk-Razgrad arasındaki köylerine dönmeye çalışan muhacir kafilelerine rastladığını bildiriyordu. Ancak Ruslar, boşalan köylere Bulgar göçmenlerini yerleştiriyor, kalan hayvanlara, mülklere, mahsullere el koyuyorlardı. Geri dönenleri ayrı bir mücadele bekliyordu. Rus işgali ilerleyince, Çekilen ordu ile beraber Türk ahali de Edirne'ye doğru yollara döküldü yine. Şiddetli top atışları arasında asker sivil karışmıştı. Bulabildiği hayvanı tutup koşanlardan, yaya yola çıkanlardan, bindiği vapur şans eseri batmayıp kurtulanlardan İstanbul'a gelenler pek hoş karşılanmadı. İnsani yardım yapılıyor, ancak, o toprakların terk edilmemesi gerektiği vurgulanıyordu. Bir kısım muhacirler ise vaat edilen teminata güvenip geri köylerine dönüyorlardı.Bu kargaşa içinde bir yandan Anadolu'ya, Sırbistana, Makedonya'ya, Trakya'ya kaçanlar, bir yandan geri köylerine dönenler, ana babasını, çocuğunu diğer kafilede arayalar.Ruslar yüzyıllardır arzuladıklarını gerçekleştirmişler, İstanbul'a, Yeşilköy'e kadar gelmişlerdi. 3 Mart 1878 de ateşkes sağlandı. Ancak 500 bin şehit verilmiş, 1 milyondan fazla insan göçe zorlanarak bazıları 450 yıllık, bazıları 850 yıllık yurdunu terk etmişti. Osmanlı Devleti, 802.500.000 frank tazminat ödemiş ve bu savaş neticesinde çok fazla toprak kaybetmiştir.1879 yılı geçiş dönemi oldu, Fiili Rus işgali sona erip Bulgar Prensliği kurulurken, Deliorman bölgesi, Muhtar Rumeli Vilayeti oldu. Dört bir yana kaçan Türkler geri köylerine dönmeye başladılar. Bu defa geri dönenler karda kışta Bulgarlar tarafından dönmeleri engelleniyordu. 100 bin kişi Doğu Rumeli Vilayetine geri döndü. 1885 yılında Doğu Rumeli Vilayetinin Bulgar Prensliğine katılması ve Türklerin de Bulgar ordusuna alınmaya başlamasıyla yeniden Anadolu'ya göç başladı.Dedelerimizin bulunduğu Deliorman bölgesi 1877 yılı içinde işgal edilmiştir. Müftüler, Köy imamları, Kaymakamlar, Öğretmenler ahaliye önderlik etmişler, gerektiğinde halkı organize ederek göç ettirmişler, gerektiğinde savunma için birlikler oluşturmuşlardır.Razgrad'a bağlı HAYDARKÖY ahalisinden olup İstanbul Medresesinde eğitim görerek İmam Hatip olan ve Mekke'ye Müezzin olarak tayin edilen Hacı Hafız, bir komutanın tavsiyesiyle bu göreve gitmeyip, köy ahalisini ikna ederek, köyün işgal öncesi boşaltılmasını temin ederek göç ettirmiştir. Haydar Köyün Eski Cuma ilçesine bağlı olduğunu söyleyenler olsa da, Nüfus kayıtlarında Gümüşdere köyünden bir kişi haricinde Eski Cuma doğumlu başka kimse yoktur.Köyümüzden hiç kimsenin katliama uğramamış olması, işgal öncesi köyün boşaltıldığını doğrulamaktadır. Üç aylık yolculuktan sonra İstanbul'a gelmişlerdir. Çanakkale üzerinden gelindiğini söyleyenler de vardır. Gelen kafile, İnegöl'ün Hasan Paşa köyünde konaklamış, Bozüyük Saraycık köyünü beğenmeyip, Eskişehir merkezine bağlı Muttalip köyü kenarındaki çayırlıkta 2 yıl kalmışlardır. Burada çıkan kavga sonucu buradan kalkıp dağılma kararı almışlardır.Hacı Hafız ile birlikte 15 aile Çokçapınar köyüne gelmişlerdir. Bu sülaleler ; 1-Hacı Hafızlar, 2- Mustafa Çavuşlar, 3- Hacı Osman abisi Hacı Osman, 4-Hacılar, 5- Ahmet Güveyler, 6- Halil Ağalar, 7- Hacı Ahmet(Eyüp Hüseyinler), 8- Hacı Aptüş (Hacı Memiş'ler), 9- Mehmet Ağalar (Osman Çavuşlar), 10- Karadağlılar, 11- Koca Mustafalar, 12- Eskiciler, 13- Fehim Salihler, 14- Hacı Mustafalar 15- Ali Ağalar. HacıÖmerler(Hacı Ömer)i Fehim Salih 6 yaşında getirmiştir. Diğer sülaleler sonradan kurulan bu köye gelmişlerdir.Daha sonra Ahmet Güveyler, Halil Ağalar, Hacılar, Hacı Ahmet, Eskişehir Alınca köyüne gitmişler, burada bir kız kaçırma olayından sonra anlaşamayarak tekrar Çokçapınar köyüne dönmüşlerdir. Eskici Ömer'de sonradan Kalabak köyüne gitmiş adam vurunca tekrar Çokçapınar köyüne geri dönmüştür. Hacı Aptüş oğlu Hacı İbrahim, Eskişehir Hasırca Çiftliği'ne gitmiş, tekrar geri dönmüştür'. Ömer Ağa'nın babası Hacı İdris, Hacı Mehmet Oğullarının(Karahasanlar) diğer akrabaları Berberoğulları, Kadire Yusuf'un kardeşi Mehmet(Hacı Bıyıklı), Kara Ömerlerin Dandin Appa'nın(Halil)in kardeşi, Kalabak köyüne gitmişler. Daha sonra Hacı Osman da Kalabak köyüne gitmiştir. Hacı Mehmet Oğullarının bir kısmı, Deli Salih, Ali Ağalar, Berberler, Keçililer gibi sülaleler Gümüşdere köyüne gitmişlerdir. Ahi Dağı eteklerinde orman içine köyü kurmuşlardır. Köy, Devren Sırtı ile Deli Mehmet'in Tepe arasındaki 'Gümüşdere Çayı'nın kenarındadır. Çamlık ormanı parsellemişler, köy oluşturmuşlardır. Köyümüze göçler, hepsi aynı anda olmayıp 1940 yılına kadar devam ettiği Çokçapınar, Gümüşdere ve Kalabak köy nüfus kayıtlarından anlaşılmaktadır. Çokçapınar köyüne sonradan, yine Deliorman bölgesi köylerinden, Ayazlarlılar Sülalesi Ayazlar köyünden, Karaaliler ve Celiloğulları sülaleleri Rahmanlar köyünden, Salih Pehlivanlar sülalesi Çikendin veya Çekendin köyünden Dombayçayırı köyüne, oradan Seyit Ali köyüne, daha sonra da Çokçapınar köyüne, Hacı Mehmet oğulları sülalesi Osmanpazarı-Yenipazar köyünden, Kara Mehmet'ler Sayalık köyünden, en son ise 1952 yılında Hacı Şaban(Macır) Koşukavak'tan, Kadireler, Romanya'ya bağlı köylerden köyümüze gelmişlerdir. Abdullah Bayırlı (Kocabıyık)ve Hocalar (Hoca Mustafa) Karabayır köyünden, Kör Mehmetler, Bilecik merkez Yeni Köyden, Yusuf Aliler sülalesi Bozoluk köyünden köyümüze gelmişlerdir. Odabaşoğulları'ndan birkaç aile ile, Hacı Hafız Ali'nin kız kardeşi ve Kolcular sülalesinin akrabası Ciğerliler de Çanakkale Biga Sinekçi ve Gerlengeç köylerine gitmişlerdir. Ya da gelirken orada kalmışlardır. Bursa Kirmaslı köyüne gidenler de vardır. Çokçapınar Köyünü kuranlar, Dodurga ile Erenköy arasındaki patika yolun geçtiği ÇOKPINAR mevkiinde bulunan tarlaya Camii yapmışlar, sokak ve ev yerlerini belirleyerek köye ilk ev olarak Karadağlılar sülalesine ait evi yapmışlar, evin çatısını kiremit yerine çam kabuklarıyla kapatmışlardır. Araçayır'da, Karadağlı Çeşmelerinin olduğu yerde, Yusuf Aliler(Şakirler'in mülkünün olduğu yerde, Halil Ağala'ların mülkünün olduğu yerlerde çok sık orman vardır. İlk etapta, meşe kömürü yaparak geçimleri sağlamaya çalışmışlardır. Köyün bazı yerlerinde örneğin Musalla yanındaki Köy fırınının olduğu yerde, hatta orman içlerinde örneğin Damderesi mevkiilerinde dahi meşe yakarak Meşe Kömürü yapmışlardır. Köyümüzün kuruluşu Rumi 1300, Miladi 1884'tür. Çokçapınar köyünde doğan ilk çocuk Kara Hüseyin'dir. Kara İsmailler sülalesinden Kara Hüseyin 1301 Çokçapınar doğumludur. 81 no'lu hanede kayıtlı Engin soyadını alan Ömer oğlu 1279 Bulgaristan doğumlu Mehmet Engin (Küçük Mehmet) köye 15 yaşında gelmiştir. Gümüşdere köyü civarındaki köyler, Gacal olduğumuzu söylemektedirler. Hacı Memiş ise Gakçı olduğunu söylermiş.
Ali Osman GÜRCAN yazdı.
24/05/2021 1760Ali Osman GÜRCAN yazdı.
24/05/2021 1991