Tarih 4 Nisan''ı gösteriyordu. 80 yaşındaki annem, “Takvime bak bakalım Kasım kaç olmuş” dedi.
Takvim yaprağında “Kasım 148” yazıyor dedim. “2 gün sonra Yüzelli, Yüzelli yaz belli derler” dedi. Yani 6 Nisan “Yüzelli” imiş. Bazı aksaklıklar oldu, bu yazıyı sizlerle 10 gün gecikmeli olarak paylaşabildim.
Bir muhacir köyü dışında bu konuya nasıl bakıldığını anlamak için dün yerli halkı olan bir köydeki yaşlı bir amcaya 6 Nisan''ı sorduğumda Kasım Yüzelli, “Üç Elli Yaz Belli” dedi. “Yüzelli Yaz Belli” ya da “Üç Elli Yaz Belli”sözünün, kış aylarından çıkılarak mevsimin yaza dönmeye başladığından dolayı söylendiği aşıkar. Takvim yapraklarında resmi olarak kullandığımız Miladi takvimin yanında Rumi ve Hicri yıl ve aylar da yazıyor, bir de Hızır günleri bazen de Kasım günleri yazıyor. Aynı anda dört takvim günleri de veriliyor. Miladi, Rumi ve Hicri takvimlerin Milad''ları yani başlangıç tarih ve sebepleri aşağı yukarı belli. Ancak milad''ı belli olmayan, yeni neslin bilmediği, orta yaşın üzerindeki insanlarımızın her gün saydıkları adeta sözlü takvim neyin nesidir. Bazılarının “Çoban Takvimi” diye adlandırdığı bu takvime birçok tarih düşülerek tekerleme veya Atasözü haline gelmiş, önemli olaylar yılın yaz günleri olan Hızır günleri ile yılın kış aylarını içine alan Kasım günleri içinde tarihlendirilmiş. Ekim-dikim zamanının geldiğini gösteren “Yüzon Tarlaya Kon” sözü, Leylek''lerin geliş tarihini gösteren “Yüzyirmi''de Gelemem Yüzotuz''a Kalamam” sözü gibi. Bunlara benzer birçok olay bu günlere göre isimlendirilmiş. Ocak ayı başlarında vuku bulan bir olayı yaşlı birine sorduğunuzda size “Doksan başında” diye tarih verebilir. Yaşlı anneme, nüfus cüzdanımda yazan doğum tarihim doğru mudur diye sordum “Bilmiyorum, sen kış doksanına yirmi gün kala doğmuştun” dedi. İşte doğum tarihlerimiz bile eski insanlarımız tarafından bu günlere göre hafızalara kazınmış. Mevsimlere bağlı birçok olay da bu günler ile isimlendirilmiş.
Türkler çeşitli devirlerde çeşitli takvimler kullanmışlar. 12 hayvanlı Türk takvimi geniş coğrafyada binlerce yıl kullanılmış, Timur''un, Karsakpay yazıtını XIV yy sonlarında böyle bir takvime göre kazdırdığı gibi, Osmanlılar da bu takvimi, XVI.yüzyıla kadar resmen kullanmaktadırlar. Fatih S. Mehmed, Otlukbeli Zaferi Fetihnâmesinde, hicri tarih yanında bu tarihi de vermiştir. Tarihimizde Celali, Miladi, Rumi, Hicri vb. çeşitli takvimler kullanılmış. Takvimler çok geniş bir konu aslında fakat dedelerimizin ninelerimizin dillerinden düşürmediği çeşitli olaylara tarih düştüğü bu Hızır ve Kasım günlerini içeren bu Çoban Takvimi konusu için çok kısa bir detaya inmek gereklidir.
Hızır günlerinin isimlendirilmesinde Hızır Peygamber ile bir alaka var gibi görünüyor. Bir çok olay Milad kabul edilerek çeşitli takvimler yapılmış. İnsanî kaynaklı olaylara bağlı olduğu gibi birçok takvim astrolojik gökyüzü olaylarına göre hesaplanmış. Miladi takvimde Hz. İsa''nın doğum günü Güneşe göre, Hicri takvimde Hz. Muhammed''in hicreti Ay''a göre, 12 hayvanlı Türk takvimi Güneş''e göre hesaplanmış, buna benzer birçok takvimlerdeki yeni yılın başlangıç günü de farklılıklar gösteriyor.
Takvimlerde milad, eğer insanî kaynaklı değilse o zaman Ay ve Güneş gibi astrolojik bir olaya bağlıdır. Dünya da bu olaylara bağlı olarak değişim gösterdiğinden, en basit düşünceyle bile bir takvim eğer insanî kaynaklı değilse yıl başlangıcı mevsimlere bağlı olmalı, zamanın başlangıcındaki farklılık olarak mevsimlerin başlangıç veya bitişleri yeni-yıl başlangıcı olmalı, ya kışın başlangıcı ya da baharın veya yazın başlangıcı olmalı ki bir zaman diliminin değişimini gösterebilsin. Buna göre de en büyük değişim baharın başlangıcında yaşandığından yeni yıl ancak bahar ile başlamalıdır. Bugün kullandığımız Miladi yılın başlangıcı olan 1 Ocak eğer Hz. İsa''nın doğum günü olmasaydı ne mevsim olarak ne de astrolojik olarak hiçbir önemi yoktu, kışın ortası ne eski mevsimin ne de yeni mevsimin başlangıcı sayılabilir.
Güneşin en aşağıda olduğu 21 Aralık ve en tepede olduğu 21 Haziran, yılın iki zaman dilimine bölünebileceğini gösteriyor. Gece ile gündüzün eşit olduğu zamanlar 21 Mart ve 22 Eylül ile de yıl ikiye bölünebilir. Bu iki zaman dilimine göre yılı dört zaman dilimine bölmek mümkündür. Osmanlılarda ve geniş Türk coğrafyasında kullanılan Güneş ve mevsimlere dayalı, zamanın kolaylıkla ölçülebileceği birer zaman dilimi olarak 7 Kasım''da Kasım günlerinin 6 Mayıs''ta Hızır günlerinin başlangıcının esas alındığı takvimin dayanağı güneş ve mevsimlere bağlı olan eski Türk takvimidir. Hemen hiç kayıtlara geçmese de Türk halkı yeni yıl başlangıcını Mart ayı olarak kutlamış, İran''ın etkisiyle Nevruz olarak değişse de.
Türk takviminin esası da yılın dörde bölünmesidir: Bunlar sırasıyla, Kış, Yaz, Yay ve Güz’dür. Batı Türklüğünde “yay” kaybolup, yerini yaz doldurmuş, yazın bıraktığı yere ise Farsça bahar girmiş. Kırgız, Kazak, Göktürk ve Uygur takvimlerinde hem ayların aynı sıralanışı hem de mevsimlerin bölünüşü de aynı ancak bazen kaymalar olmuş. Türk âleminde bugün de binlerce yıllık mevsim adları yaşamaktadır. Gökyüzündeki “ay”ın belirli zamanlarda aynı şekli almasıyla “ay” dediğimiz zaman birimi ortaya çıkmıştır. Türk insanı, her iki kavramı aynı kelime ile ifade ederek, kavramın kökenini de göstermiştir. Genellikle bir yılda ay oniki (=12) defa şekil değiştirmekte olduğundan, yıl oniki ay kabul edilmektedir. Böylece onikili bir ayrıma da gelmiş olmaktayız
Takvimin daha küçük zamana bölünmesinde , esas olarak dört mevsimin bilineceğinden, ona dayalı bir zaman ölçümü hesaplaması daha kolay görülmüş. Her mevsimi ikiye bölen bir ayırımla ortalama doksan gün kabul edilen bir mevsim 45 günlük iki zaman dilimine bölünmüş. 21 Aralık sonrasındaki 45 gün, 5 Şubat’a geliyor. Aynı şekilde 21 Mart sonrasındaki 6 Mayıs, 21 Haziran sonrası 6 Ağustos ve 22 Eylül sonrası da 7 Kasım. Buradaki zaman belirlenmesi, senenin ikiye ayrılmasında Hızır ve Kasım günleri olarak ayırımda kullanılmış. Bir de her mevsimi üçe bölen ayırım sözkonusu, buna göre aylar mevsimlere göre adlanmış kışın ön ayı, orta ayı ve geriki ayı, Eylül yerine Güz''ün ilk ayı gibi. Böyle olunca ayların sayısı da 12 oluyor.
Bir sene, Hızır Günleri (Yeşil Mevsim) ve Kasım Günleri olmak üzere ikiye ayrılıyor. Mayıs ayının 6''sında Hızır Günleri ile yaz başlıyor ve 186 gün sürerek 7 Kasım''da sona eriyor. Kasım Günleri de, Kasım ayının 8''inde başlayıp, Şubat ayının 29 çektiği yıllarda 180 gün, diğer yıllarda ise 179 gün sürerek 5 Mayıs günü bitiyor. Dört mevsimin yaklaşık ikiye bölünmesiyle 180 gün, her mevsimin de yaklaşık ikiye bölünmesiyle ortaya çıkan 90 gün Hızır günlerinde yaz doksanı, Kasım günlerinde kış doksanı olarak adlandırıp, bir çok olayın tarihlendirilmesinde kolaylık olarak görülmüştür.
Bütün Türk coğrafyasında kullanılan bu takvim Balkanlarda yaşayan toplumumuz tarafından da kullanılmıştır. Yüzyılı aşkın zaman önce savaşlar neticesinde Türk''lerin daha yoğun yaşadığı Anadolu''ya göç eden kesim, çevresindeki toplum sayesinde tarihini ve kültürünü korumasında zorluk çekmediğinden, Atalarından miras olarak aldığı ve dilden dile kullandığı takvimi de unutmamış günümüze kadar taşıyabilmiştir. Bizim de Çoban Takvimi diyebileceğimiz bu takvimi bugün ancak kırsal kesimdeki orta yaş grubunun üzerindeki kesim bilmekte, şehirlere göç ettikten sonra yetişen yeni nesiller bilmemektedir.
Osmanlı topraklarından kopan Balkan coğrafyasında bir çok yeni Devletler kuruldu. Türkler, bazı Devletlerin içinde özerk bölgelerde yaşarken bazılarında kurulan Devletin asli unsuru sayılmalarına rağmen kültürlerini yaşamalarında çeşitli sıkıntılar yaşadılar. Bulgaristan''daki Türk köylerindeki genç neslin iş dolayısıyla şehirlere göç etmesiyle yeni neslin kendi kültürlerini yaşamaları daha da zorlaştı. Eğitim ve kültürel değişim içerisinde bu takvim ve buna benzer kültürel değerlerin hangi oranda korunabildiği, hangi yaş gurupları tarafından bilinebildiği geniş ve ayrıca bir araştırma konusudur.
Kalın sağlıcakla.
A.Osman GÜRCAN
Ali Osman GÜRCAN yazdı.
24/05/2021 1760Ali Osman GÜRCAN yazdı.
24/05/2021 1991